Timur Soykan’ın anlattıkları gündeme oturdu: Mafya grupları artık yargıyı da silah olarak kullanıyor

Timur Soykan’ın anlattıkları gündeme oturdu: Mafya grupları artık yargıyı da silah olarak kullanıyor

Gazeteci Timur Soykan, organize suç örgütü kurduğu gerekçesiyle hakkında yakalama kararı bulunan ve şu an Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşamını sürdüren Sedat Peker’in ifşalarından yola çıkarak devlet – mafya – siyaset üçgenine dair örnekler verdi.

90’lı yıllarda devlette mafyaya çalışan bazı unsurların bulunduğunu, ancak 2020’lere gelindiğinde mafyanın doğrudan devletleştiğini dile getiren Soykan, bu noktada Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’na atıfta bulunarak şunları kaydetti:

“Susurluk Raporu’nda Ömer Lütfü Topal (Kumarhaneler Kralı) için ‘Devlet memurları ona, mafyaya çalışmaya başlamıştır’ denir. Bunun önüne geçilmesi için de Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesinin de şükredilecek bir şey olduğu söylenir. Ondan 40 yıl sonra neredeyse, mafyaya çalışan devlet unsurları değil sadece, devletleşen bir mafyayla karşı karşıyayız.

‘MAFYA GRUPLARI BİRBİRLERİNE VEYA ONLARA ENGEL OLANLARA DAVA AÇTIRABİLİYOR’

Bence Sedat Peker’in ifşalarının en önemli unsuru şu, yargı bir silah olarak kullanılıyor. eskiden mafya infazlar yapardı, tehdit ederdi, topuğunuzdan vururdu mafya. Artık ne yapıyorlar biliyor musunuz? Mafya grupları birbirlerine veya onlara engel olanlara karşı davalar, soruşturmalar açtırabiliyor. Mafyanın polisleri var, mafyanın yargıçları var, mafyanın savcıları var.”

SUSURLUK’TA NE OLDU?

3 Kasım 1996’da 06 plakalı siyah bir Mercedes, Susurluk ilçesinde bir kamyona çarptı. Kazada ‘Mehmet Özbay’, Gonca Us, Hüseyin Kocadağ hayatını kaybetti, otomobilin sahibi Sedat Bucak ise yaralandı.

‘Mehmet Özbay’ kimliğini kullanan kişi ise cinayet ve uyuşturucudan hüküm giymiş, 1990’da İsviçre’de hapisten kaçmış, Interpol’ün kırmızı bültenle aradığı Abdullah Çatlı’ydı.

Hüseyin Kocadağ bir emniyet müdürü, Sedat Bucak Şanlıurfa milletvekiliydi. Gonca Us ise iddiaya göre Çatlı’nın kız arkadaşıydı. Kısacası Interpol’ün dünyanın her yerinde aradığı Çatlı, Türkiye’de polis ve siyasetle iç içe yaşamını devam ettiriyordu.

 Siyah Mercedes’in bagajından küçük bir cephanelik çıktı. Bu silah ve mermilerden bazıları İsrail’den alınmış, Özel Harekat Daire Başkanlığı envanterine aitti ama ‘kayıptı.’

Trafik kazasıyla birlikte, devlet-polis-mafya ilişkileri ortaya çıktı.

Dönemin İçişleri Bakanı, Sedat Peker’in ifşalarında da önemli yer tutan Mehmet Ağar’dı. Kendisinin, Çatlı’yı koruduğu iddiası gündemdeydi. Türkiye’de ‘Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık’ eylemleri başladı.

Sürecin sonunda İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etti, eleştirilere “Ayak tırnağından saç bağımıza kadar rahatız, huzur içerisindeyiz, veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız yoktur. Bu mücadeleler zor mücadelelerdir, babayiğitlik ister, yüreğimiz vardır bu işler için” yanıtını verdi.

BAŞBAKANLIK RAPORU

Kazanın ardından komisyonlar kuruldu, araştırmalar yapıldı, raporlar yazıldı. Türkiye, ne olduğunu, işin nereye kadar gittiğini öğrenmek istiyordu.

Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, Susurluk Skandalı’yla ilgili bir rapor hazırladı. Savaş’ın hazırladığı rapor, birçok araştırmaya temel oldu.

Savaş raporda sözlerine “Kamuoyu, siyasetçi – Yeraltı Dünyası – Kamu Kuruluşları ilişkisi ve kişisel menfaat etrafında yoğunlaşan ve büyük ölçüde para, menfaat ve güç sağlamaya dönük illegal faaliyetlerden rahatsızdır. Bu faaliyetlerin ‘terörle mücadele ve ülke menfaatleri’ olarak gösterilmesi ve bu perdenin arkasına gizlenmesi ayrı bir rahatsızlık konusudur” ifadeleriyle başladı ve skandalın genel bir çerçevesini çizdi.

Soykan, bu durumun sadece Peker’in ifşalarında görülmediğini, her gün okudukları dava dosyalarında da karşılarına çıktıklarını belirterek son dönemde yaşanan bir örneği paylaştı:

İRANLI AJANLARA ÇALIŞAN SAVCI

“Bir savcı, İranlı ajanlara çalışıyor arkadaşlar. İranlı ajanlar, Türkiye’deki İranlı muhalifleri kaçırmak için suç örgütleriyle temas kuruyorlar. Suç örgütünün başı, Davut Yılmaz isimli İstanbul Anadolu Adliyesi’ndeki bir savcı. Bir tanesini Denizli’de kaçırıyorlar, bir tanesini Yalova’da kaçırmaya çalışıyorlar. Savcının çetesi var. Çetesinin mensupları polis. Birlikte çalıştığı savunma sanayi şirketinin sahibi kişi var. Onunla birlikte bu işi yaparken, polisli çeteyle/ savcılı çeteyle iş adamının çetesi birbirine giriyor, İranlı ajanlarla parada anlaşamıyorlar. Birbirlerinin işini bozmak için birbirleriyle çatışıyorlar.”

SİPARİŞ OPERASYON YAPTI, PARAYI BEĞENMEYİNCE SUÇ ÖRGÜTÜ LİDERİNİ SERBEST BIRAKTI

Soykan, devamında yine İstanbul’da bir savcının karıştığı ‘sipariş operasyonu’ anlattı:

“Bu da İstanbul’da bir savcı, Lütfü Karabacak. Bir şirketin borcu var ve çekler vermiş. O çekleri kullanmamaları için savcı sipariş operasyon yaptırıyor. ‘Bana 1 milyon dolar verin. Karşılığında sizden alacaklı olanlara operasyon yaparım’ diyor. Dosya kendisine geldiğinde 100 bin dolar rüşvet alıyor, operasyonu yaptığında 900 bin dolar istiyor. Onlar 900 bin dolar veremiyorlar, 250 bin dolar veriyorlar savcıya. Bunun üzerine operasyon yaptığı örgütün liderini 250 bin doları alarak serbest bırakıyor. Bu kadar kirlenmiş, yozlaşmış bir yapıyla karşı karşıyayız.”

Soykan; Ahmet Şık, Bahadır Özgür, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal’la birlikte
Duvar: Sedat Peker’in İtiraf İfşaat ve İddialarına İlişkin Türkiye İşçi Partisi Araştırma Raporu‘nun yazarları arasında yer alıyor.

Paylaş