Euro/dolar paritesi de bizi vuracak: ‘En fazla etkilenecek ekonomiler arasındayız’

Euro/dolar paritesi de bizi vuracak: ‘En fazla etkilenecek ekonomiler arasındayız’

Küresel piyasalarda diğer para birimlerine karşı değer kazan dolar, 20 yılın ardından Euro ile eşitlenip ardından Euro’dan daha değerli olmuştu. Euro/dolar paritesi 2002 yılından beri ilk kez bu kadar düşük seviyelere inerken bu durumun Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyeceği öngörülüyor.

20 yıl sonra sağlanan Euro/ dolar paritesindeki eşitlik, hatta doların bir süre paritede daha değerli olması Türkiye ekonomisine yönelik kuşkuların artmasına neden oldu. Türkiye ekonomisinin kırılgan yapısı sebebiyle küresel olaylardan etkilenmesi başlıca nedenlerden olurken gelirimizin Euro, giderimizin dolar olması da ana nedenlerden biri.

“Enflasyon, işsizlik, cari açık ve döviz kuru derken şimdi bir de Euro şoku yaşamaya başladık. Euro’nun soluksuz değer kaybından en fazla etkilenecek ekonomiler arasındayız” diyen Dünya gazetesi yazarı Servet Yıldırım, bugünkü “Türkiye ekonomisine Euro şoku” başlıklı yazısında Euro’da yaşanan değer kaybının Türkiye ekonomisine etkilerini kaleme aldı.

“EKONOMİK KADERİMİZ YABANCILARIN İNSAFINDA”

“Bizim hatamız Euro şoku gibi kontrolümüzde olmayan dış şoklara karşı hazırlıklı olmamak; ekonomik kaderimizi yabancıların insafına bırakmak” ifadelerine yer verilen yazının tamamı ise şöyle:

Enfeksiyona açık bir ekonomimiz var. Yerküre üzerinde ne olsa hemen etkileniyoruz. Dünyanın uzak bir köşesinde bile bir rüzgar esse biz burada grip olmasak bile soğuk algınlığından yatağa düşebiliyoruz.

Enflasyon, işsizlik, cari açık ve döviz kuru derken şimdi bir de Euro şoku yaşamaya başladık. Euro’nun soluksuz değer kaybından en fazla etkilenecek ekonomiler arasındayız. Geçmişteki örnekler Êuro’nun değer kaybettiği ve doların değerlendiği dönemlerin bizim ekonomik performansımızın da kötü seyrettiği dönemler olduğunu gösteriyor. Euro/dolar grafiği ile Türkiye’nin ekonomik performansını gösteren grafikleri üst üste koyun, görürsünüz korelasyonu. Ağırlıklı olarak Euro ile kazanan ve dolar ile harcayan bir ekonomimiz var. Defalarca yazıldı. Denildi ki; Euro bizim için önemli para. Çünkü

1) Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı 1995 yılından bu yanan gümrük birliği içinde olduğu Avrupa Birliği’dir.

2) Yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarına ait döviz tevdiat hesapları büyük ölçüde Euro cinsinden tutuluyor.

3) Dış borçlarımızın ağırlığı dolar cinsinden yapılan borçlanmalardan oluşuyor. Dolar güçlendiğinde merkezi yönetim bütçesinde TL olarak gösterilen borç faiz ödemeleri de artıyor.

4) Türkiye’nin çektiği doğrudan yabancı yatırımların yarısından fazlası Avrupa kaynaklı.

5) Turizm sektöründe fiyatlamalar daha çok Euro cinsinden yapılıyor. Çünkü Türkiye’yi ziyaret eden turistler içinde Avrupa vatandaşı olanlar çoğunlukta bulunuyor.

Bu yazı yazıldığı sırada 1 dolar 1 Euro’ya eşitlenmişti. Bundan sonra ne olur? Mayıs ayındaki “Türkiye ekonomisinin çıkarı güçlü Euro’dadır” başlıklı yazıda “Bundan sonra daha fazla düşüş için yeni gelişmeler olması lazım. Mesela Ukrayna krizi daha da kızışmalı, Rusya yaptırımları artmalı ya da bambaşka şoklar olmalı. Ya da Fed beklenenden daha yüksek faiz artırımlarına gitmeli, Avrupa Merkez Bankası (AMB) ise hiç bir adım atmamalı” demiştik.

Denilenlerin hepsi oldu. Yani Euro’da daha fazla düşüşün şartları gerçekleşti. Ukrayna krizi derinleşti. Rusya gazı kesmekle tehdit etti; hatta Kuzey Akım’dan geçici olarak kesti bile. Fed beklenenden daha yüksek faiz artırımları yaptı. Avrupa Merkez Bankası ise henüz bir adım atmadı. Dolayısıyla iki para arasındaki faiz farklılığı dolar lehine seyretti; zaten zayıf olan Euro daha fazla değer kaybetti. Bundan sonra ne olacağını ve 1 Dolar=1 Euro’nun kalıcı olup olmayacağını yine bu gelişmeler, özellikle Fed ve AMB’nin faiz artırım hızları, yani faiz farklılığı belirleyecektir.

Umalım da Euro’daki bu zayıflama kalıcı olmasın. Bizim hatamız Euro şoku gibi kontrolümüzde olmayan dış şoklara karşı hazırlıklı olmamak; ekonomik kaderimizi yabancıların insafına bırakmak. Yani bünyeyi enfeksiyonlara açık tutmak. İngiltere Merkez Bankası’nın eski başkanlarından Mark Carney’in dediği gibi eğer cari açığınız varsa “başkalarının nezaketine güvenmek bir seçenek değil.”

Paylaş