AYM Başkanı Zühtü Arslan’dan yerel mahkemelerin direnme kararına tepki

AYM Başkanı Zühtü Arslan’dan yerel mahkemelerin direnme kararına tepki

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, ilk derece mahkemelerinin Yüksek Mahkeme’nin verdiği kararlara direnmesine ilişkin olarak, “Bireysel başvuru sistemini benimseyen bazı devletlerde de olduğu gibi, ihlal kararlarının icra edilmemesi, kaçınılmaz şekilde bu sistemin etkili bir hukuk yolu olarak güvenilirliği konusundaki endişeleri beraberinde getirmiştir” dedi.

AYM Başkanı Zühtü Arslan, Asya Anayasa Mahkemeleri ve Muadili Kurumlar Birliği (AAMB) bünyesindeki Eğitim ve İnsan Kaynakları Geliştirme Merkezi faaliyetleri kapsamında dokuzuncusu düzenlenen Yaz Okulu programında konuştu. Arslan, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile tüm gerçek ve tüzel kişiler bakımından bağlayıcı olduğunun Anayasa’nın 153. maddesinde açıkça belirtildiğini kaydederek, şunları açıkladı:

“Etkinlik kararın yerine getirilmesine bağlı”
“Kuşkusuz kararların bağlayıcı niteliğinin en önemli yönü, kararların gereğinin yerine getirilmesidir. Norm denetimi ve bireysel başvuru mekanizmalarının etkinliği, Anayasa Mahkemesi kararlarına itibar edilmesine ve bu kararların gereğinin yerine getirilmesine bağlıdır. Belirtmek isterim ki 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da, Mahkeme kararlarının bağlayıcı gücü ve bireysel başvurulara ilişkin kararların uygulanması düzenlenmiştir. Kanun’un 50. maddesine göre; Mahkeme ihlal kararı verdiğinde, ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmetmelidir.

“AİHM hükmünü hatırlattı”
Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında bu hükmü yorumlamış ve uygulamıştır. Mahkeme, uygun giderime hükmetmek için ilk olarak ihlalin kaynağını tespit etmesi gerektiğini vurgulamıştır. İhlalin yargı kararlarından kaynaklandığı durumlarda Mahkeme, yeniden yargılama yapılması için kararı ilgili mahkemeye geri göndermektedir. Bizzat kanundan kaynaklanan ihlallerde ise AYM, ihlalin giderilmesi için Meclis’i ilgili kanunda değişiklik yapmaya davet etmektedir. Mahkeme ayrıca, ihlalin giderilmesi bağlamında, başvuranlar lehine tazminata da hükmedebilmektedir. Bu bağlamda 6216 sayılı Kanun hükümleri önemli ölçüde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında belirtilen, bir ihlal kararının taşıması gereken nitelikleri yansıtmaktadır. AİHM’in kesinleşmiş kararlarına uyulmasını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesi uyarınca ihlal kararı ‘Devletin ihlali sona erdirme, başvurucunun mağduriyetini giderme ve benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü ortaya koymaktadır’.

“Hukuk güvenirliğinde endişeleri getirdi”
Bireysel başvuru sistemini benimseyen bazı devletlerde de olduğu gibi ihlal kararlarının icra edilmemesi, kaçınılmaz şekilde bu sistemin etkili bir hukuk yolu olarak güvenilirliği konusundaki endişeleri beraberinde getirmiştir. Bazı davalarda kararları ihlale yol açan derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi’nin yargılamanın yeniden yapılması ve ihlalin giderilmesi yönündeki kararlarının gereğini yerine getirme konusunda isteksiz davranmıştır. Derece mahkemelerinin Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulama konusundaki isteksizliği ve direnci, yeni bireysel başvurulara yol açmıştır. Mahkeme, ihlal kararlarının uygulanmaması neticesinde ilgili hak ve özgürlüklerin bir kez daha ihlal edildiğini süratle tespit ederek derece mahkemelerini ihlal kararlarını uygulamaları ve tespit edilen ihlalleri gidermeleri konusunda kuvvetli bir dille uyarmıştır. Netice itibarıyla mahkemeler, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamıştır.

İş birliği ve diyalog vurgusu
AİHM, Anayasa’nın 153. maddesine de atıfta bulunarak, Türkiye’deki bireysel başvuru sisteminin etkili bir başvuru yolu olduğunu kabul etmiştir. Bu alanda karşılaşılan bazı sorunlara rağmen bireysel başvuru mekanizmasının Strazburg Mahkemesi’ne gitmeden önce tüketilmesi gereken etkili bir başvuru yolu olarak varlığını sürdürebilmesi için Anayasa Mahkemesi kararlarının ilgili makamlar tarafından uygun şekilde icra edilmesi gerekmektedir. Herhangi bir hukuk sisteminin etkinliği, genel olarak mahkeme kararlarının, özel olarak ise anayasa mahkemesi/yüksek mahkeme kararlarının gereğinin yerine getirilmesine bağlıdır. Bu da esasen devlet organları arasında sürekli bir iş birliği ve diyaloğu gerektirmektedir. Tam da bu nedenle diğer devletlerin yargı kurumlarıyla da samimi bir tecrübe alışverişinde bulunarak kararların icrası meselesini ele almalı ve bu hususta sağlam çözümler aramalıyız.

Paylaş