Buldan: AKP-MHP iktidarı sürdükçe bu ülkede hiç kimse güvende değildir

Buldan: AKP-MHP iktidarı sürdükçe bu ülkede hiç kimse güvende değildir

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisine açılan kapatma davasına ilişkin konuşurken, “Bu davanın kararını ve talimatını veren sarayın iki ortağıdır. Küçük ortak davanın savcısı, büyük ortak davanın başsavcısıdır” dedi. Buldan, iktidara “Boş yere HDP’siz Türkiye, HDP’siz Meclis hayali kurmayın. Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır, bu davanın sonucunda en büyük kaybeden ve devranı kapanacak olan sizin iktidarınız olacaktır” diye seslendi. Kapatma davası kararının “iktidarın büyükşehir belediyelerini kaybettiği yerel seçimlerinde verdiğini” savunan Buldan, açılan davayı “siyasi bir intikam davası” olarak nitelendirdi. Buldan, “AKP-MHP iktidarı sürdükçe hiç kimsenin güvende olmadığını savundu.

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle feshedilmesine de tepki gösterirken, “Her türlü erkek şiddetinde, failin biri cinayeti işleyense diğeri de İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldıran zihniyettir. Kadın düşmanı iktidar, bundan sonra her kadın cinayetinin suç ortağıdır, faili ve sorumlusudur” dedi. Buldan, “Buradan AKP’nin Genel Başkanı’na şu çağrıyı yapıyorum: Sizin çekilmeniz gereken yer İstanbul Sözleşmesi değil, oturduğunuz koltuktur. Tek yapmanız gereken şey iktidardan çekilip gitmektir” ifadesini kullandı.

Buldan’ın açıklamasından satır başları şöyle:

Bugün Kızıldere katliamının yıl dönümü. Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve 9 yoldaşını saygıyla anıyorum. Onların hayatlarını devrimci dayanışmanın en büyük örneği olarak feda etmesi bizlere yol göstermektedir. Bu yolda dayanışma ve güç birliğiyle ilerleyeceğiz.

Hep birlikte büyük kriz ve kırılmaların yaşandığı dönemden geçiyoruz, Türkiye böyle bir dönemden geçiyor. Tüm toplumu kuşatan, tekçi, faşizan bir yönetim anlayışının hukuksuzluğuyla ve krizleriyle karşı karşıyayız.

AKP-MHP iktidarı sürdükçe bu ülkede hiç kimse güvende değildir. Ne toplumun, ne kadınların, ne emekçilerin ne kimlik ve inançların bugünü ve yarını güvende değildir. Bu kriz ve çöküş sistemi ekonomik krizden her anlayışa yönelik şiddete kadar, toplumsal, siyasi ve iktisadi alana kadar her sorunu derinleştiriyor. Parlamento üzerinde, yürütmenin vesayetini kurdular. Meclis’in denetim yetkisini bu iktidar kaldırdı. Kuvvetler ayrılığını sonlandırıp tek adamın kuvvetler birliğine dönüştürdüler parlamentoyu. Yargıyı sarayın sopası haline getirdiler. Anayasayı ve yasaları rafa kaldırdılar. Kararlar artık anayasa ve hukuka göre değil, tek adamın iki dudağı arasından çıkacak fermana göre alınmaktadır. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti dinleme ve ortak akıl oluşturma yerine muhalefete savaş açmış durumdalar.

Demokrasinin en temel ilkesi olan seçme, seçilme hakkına darbe yaptılar. Milyonlarca Kürt’ün iradesini yok sayıp HDP belediyesini gasp ettiler, bunun da yarın yıl dönümü.

“Halkın vergilerini iktidarlarının beka savaşına harcadılar”
Boğaziçi’ne bile kayyım atadılar. Gezi Parkı’na el koymak için kayyım atadıklarını da geçtiğimiz günlerde gördük. Yurttaşların demokratik, ekonomik ve sosyal haklarını ortadan kaldırmak için baskı ve sindirme yoluna gidiyorlar. 28 Şubatçılar gibi herkesi fişlediler. Bugün Meclis Genel Kurulu’na getirecekleri yeni güvenlik soruşturması yasası bir fişleme yasasıdır, kamuya yönelik büyük bir tasfiyenin hazırlığıdır. Halkın, kamunun ekonomik kaynaklarını tükettiler, insanları işsiz, çaresiz bıraktılar. Halkın vergilerini iktidarlarının beka savaşına harcadılar. Yalanı yol haritası yaptılar, kara propagandayı, nefret dilini eylem planı haline getirdiler.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek kadın kazanımlarına saldırdılar. HDP hakkında kumpas davası açtılar. Demokratik siyasete darbe süreci başlattıklarına tanıklık ediyoruz. Plan ve politikaları sadece kendilerini kurtarmak, iktidardan düşmemek için. Ülke batmış halk perişan olmuş bunların umurunda bile değildir. İktidarın ekonomiden adalete, işsizlikten yoksulluğa kadar hiçbir meselede çözüm politikası yok. Sokakta herkes adalet diye feryat ediyor, buldukları çözüm HDP’ye ve hak arayan herkese karşı adaletsizliği büyütmek olmuştur.

“Çaresizlik içindeki halk iş ve aş istiyor…”
Çaresizlik içindeki halk iş ve aş istiyor, saray iktidarının sunduğu çözüm HDP hakkında kapatma davası açmak olmuştur.

Aşı yok, pandemi her gün can alıyor, buldukları çözüm halkı eve, siyaseti HDP’ye kapatmak olmuştur. Günde en az 2 kadın katledilmektedir, çözümleri erkek şiddetiyle mücadele olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaktır. İşkence, çıplak arama, insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmıştır, iktidarın bulduğu çözüm insan hakları mücadelesi veren Gergerlioğlu’nu düşürmek, sabah namazında hukuksuzca göz altına almak olmuştur.

Cumartesi Anneleri adalet mücadelesi veriyor, iktidarın çözümü Cumartesi Anneleri’ni yargılamak, hakikatleri karartmak olmuştur.

Halk, bu iktidardan bir an önce kurtulmak için seçim sandığını istemektedir ve bunu talep etmektedir. Biz de bir kez daha çağrı yapıyoruz, çözüm erken seçimdedir diyoruz.

Tek adam yönetiminin özeti bir az önce saydığım haksızlık ve hukuksuzluklardır. Tek icraatları, huzur ve refah isteyen halka umudun, demokrasi isteyenlere siyasetin, adalet isteyenlere adaletin yolunu kapatmak olmuştur.

“Halkın iradesine karşı açılan bir kumpas davasıdır”
İktidar, adaletsizlik ve talan düzenini sürdürebilmek için yüz yıllık demokrasi mücadelesinin temel birikimlerini taşıyan HDP’yi siyaset dışına itmeye çalışmaktadır. Çünkü siyasi hesaplarının önündeki tek engel HDP’dir. Kapatma davası kararını büyükşehir belediyelerini kaybettikleri 31 Mart akşamı verdiler. 23 Haziran akşamı da kapatma davasını planlayarak ve takvime bağlayarak düğmeye bastılar. Açılan dava siyasi bir intikam davasıdır. Bu dava hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır ve sandıkta kaybetme davasıdır. Halkın iradesine karşı açılan bir kumpas davasıdır.

Bu davanın kararını ve talimatını veren sarayın iki ortağıdır. Küçük ortak davanın savcısı, büyük ortak davanın başsavcısıdır. Her şey açık ve nettir: AKP-MHP ikilisi seçim kazanmak için HDP’yi kapatmak istemektedir. İki ortak sarayda bize karşı bir kurtlar sofrası kurdular, bu sofrada HDP’yi bitirmeyi planlıyorlar. HDP öyle sandığınız gibi kolay bir lokma değildir, boğazınızda kalır, düğümlenir ve tıkanırsınız.

“Tabelamızı bile size vermeyeceğiz!”
Kapatma davasıyla sizin HDP’den koparabileceğiniz tek bir parça olsa olsa HDP’nin tabelası olabilir onu da alamazsınız. Tabelamızı bile size vermeyeceğiz!

HDP’nin mücadele geleneğini ortadan kaldırmaya gücünüz yetmeyecektir. Nevruz’a bir kez daha bakın, milyonlar ne dedi, ne mesaj verdi bir kez daha dinleyin. Halk benim irademi durduramazsın, buna izin vermem dedi. Boş yere HDP’siz Türkiye, HDP’siz Meclis hayali kurmayın. Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır, bu davanın sonucunda en büyük kaybeden ve devranı kapanacak olan sizin iktidarınız olacaktır. HDP, milyonların destek ve gücüyle dünden daha fazla büyüyecek ve güçlenecek. Bizler pes etmeyeceğiz, yolumuzdan dönmeyeceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Türkiye halklarını HDP’siz bırakmayacağız.

Elbette burada hukuktan ve demokrasiden yana olan herkesi demokrasiye kurulan komplo karşısında kararlı durmaya, net olmaya, demokrasiye sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu ülkede az da olsa hukuk kırıntısı kaldıysa, hukukun onuruna sahip çıkan hukukçular varsa, kapatma davasıyla ülkeyi karanlığa gömmek isteyenlerin karşısında cesaretle durmalıdır. Hukuk adına, demokratik Türkiye adına bu dava iddianamesini yırtıp çöpe atmalıdır.

“Devlet, kendi hukukunu İmralı’da yok saymaktadır”
Toplum olarak yaşadığımız kuşatmanın diğer ayağı ise İmralı’ya yönelik ağırlaştırılmış tecrit hukuksuzluğudur. Devlet, kendi hukukunu İmralı’da yok saymaktadır. Son 10 yılda İmralı’ya yapılan 951 avukat başvurusundan sadece 5’ine, 375 aile görüş başvurusundan 26’sına cevap verilmiştir. En insani talep olan aile görüşü ve hukuki talep olan avukat görüşü iktidar tarafından engellenmektedir. Anayasada yazılı olan hukuk devleti sınırları İmralı kıyısında bitiyor mu, ötesine geçemiyor mu? Bu sorunun cevabını iktidardan, Adalet Bakanı’ndan bekliyoruz. Avukatları, geçen hafta Sayın Öcalan’ın ailesiyle kısa bir telefon görüşmesi yaptığını, kendisinin hukuksuzluktan bahsettiği ve avukatların gelmesi gerektiğini söylediği andan itibaren görüşmenin kesildiğini kamuoyuna açıklamıştır. Bu tecriti sürdürme ısrarıdır. Milyonları ilgilendiren bir konuda böyle bir keyfiyet asla kabul edilemez. Telefonun neden kesildiğini, avukatlarıyla neden görüştürülmediğini bir kez daha sormak istiyoruz. Sayın Öcalan, daha önce de ifade ettiği üzere Türkiye’nin yüz yıllık sorunlarının çözümü için bir muhatap aramaktadır. Devlet aklını ciddiyete ve üzerini düşeni yapmaya davet etmektedir. Çözüm arayışına tecritle karşılık vermek, ne sorunun kendisini ortadan kaldırır ne de çözüm taleplerini engeller. Barış, toplumsal bir taleptir, İmralı tecritiyle bastıramazsınız. HDP olarak demokratik uzlaşı, özgür bir siyaset ve çözümün ana hatları olduğunu bir kez daha buradan hatırlatmak istiyoruz. Diyalog ve müzakere bu hattın harcıdır. Bunun yolu da tecritin kaldırılmasından ve diyalog kanallarının açılmasından geçmektedir. Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurumları hukuksuzluğa son vermeye çağırıyoruz. Tecritin kaldırılması, bütün Türkiye halklarının ortak çıkarınadır. Nevruz’da iradesini ortaya koyan milyonlar, diyalog yollarının açılmasını talep etmiştir. Bu talepler yok sayılamaz.

“İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran erkek kararı, yok hükmündedir”
Faşizm kuşatmasının bir diğer hedefi kadın mücadelesidir. Tek adamın kararıyla milyonlarca kadının hayatını ilgilendiren İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Bu sözleşme kadınların ilmek ilmek ördükleri mücadeleyle elde ettikleri bir kazanımdır. 3-5 oy fazla alabilir miyiz diye verilen bu karar, erkek şiddetiyle mücadeleden çekilmektir. Erkek yargıyı cesaretlendirmektir. Bu karardan sonra 2 kadın hunharca katledildi. 2 kadın korunma talebinde bulunmuş olmasına rağmen devlet erkek şiddetini durduramayarak görevini yerine getirememiştir. Sokakları kadınların can verdiği vahşet yoluna çevirdiniz. Her türlü erkek şiddetinde, failin biri cinayeti işleyense diğeri de İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldıran zihniyettir. Kadın düşmanı iktidar, bundan sonra her kadın cinayetinin suç ortağıdır, faili ve sorumlusudur. İstanbul Sözleşmesi artık kadınlar için bir mücadele ortaklığıdır. Sözleşmesi savunmak, milyonlarca kadının yaşamını da savunmak anlamına gelmektedir. Kadınları başının örtüsüne, diline, inancına, yaşam tarzına göre ayıran iktidar bilmeli ki biz kadınlar sömürüye karşı biriz ve bu yolda beraber yürüyeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran erkek kararı, biz kadınların nezdinde yok hükmündedir. Kararı tanımıyoruz, haklarımızın kaldırılmasına izin vermeyeceğiz.

Buradan AKP’nin Genel Başkanı’na şu çağrıyı yapıyorum: Sizin çekilmeniz gereken yer İstanbul Sözleşmesi değil, oturduğunuz koltuktur. Tek yapmanız gereken şey iktidardan çekilip gitmektir.

Paylaş