Akşener: Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkardı

Akşener: Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkardı

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarttıktan sonra, “Biz kararımızı verdik, gireriz ve girdiğimiz gibi de çıkarız. Bunun kimse de ne önünü ne arkasını karıştırmasın. Bu iş de böylece bitmiştir” diyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Anıl Yorum tarafından bıçaklanarak öldürülen beş aylık hamile Sezen Ünlü cinayetini hatırlattı.

“Attığın o imzadan sonra ne oldu biliyor musun? 5 aylık hamile Sezen bıçaklanarak katledildi. Adli tıp raporunu önüne koysunlar, iste ve ona bak. O bebeğe kaç bıçak darbesi düşüyormuş bir bak bakalım. 5 yaşında evlendirilmiş, 16 yaşında hamile kalmış 17 yaşında evlendirilmiş bu çocuğun canına nasıl vicdansızca kıymışlar bir gör. Gör de söyle o iş bitmiş mi sayın Erdoğan?” diyen Akşener, sözlerinin devamında da, “Sen o iş bitti dediğinden beri 7 kadının canına kıydılar. Sen söyleyemezsin ben söyleyeyim o iş kadınlar bitti demeden bitmez Sayın Erdoğan. O iş kadınlara musallat olan bu ahlaksızlık bitmeden bitmez. O iş kadınlar sokakta korkmadan yürümeden bitmez. O iş kız ve erkek çocuklarımıza göz koyan sapıklar bitmeden bitmez. O iş o kokuşmuş zihniyetiniz bitene kadar bitmez” diye konuştu.

Pandemide bir açılıp bir kapatılan lokanta ve restoranların Ramazan ayı boyunca kapatılması kararı üzerinden ‘lebalep’ dolu AKP kongrelerini eleştiren Akşener, şunları kaydetti:

“Sizin lebalep kongrelerinizdeki keyfiniz Allah’ın sofrasından daha mı kıymetliydi? Kongrelerinize yasak getirecek bir durum yoktu da mübarek sofralarda mı aklınız başınıza geldi? Siz ne vicdansız ne izansız adamlarsınız. Lokantalarda üç beş kişi bir araya geline salgın yayılıyor da binlerce kişiyi getirdiğiniz kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyordu? Yazıklar olsun size yazıklar olsun, bu vicdansızlığınıza yazıklar olsun. Salgının başından beri kurallara uymakta hassasiyet gösteren milletimizin sağlığını göz göre göre tehlikeye atmaktan çekinmediniz, sonra binlerce korona elçisi ülkemizin dört bir yanına dağıldı ve sonuç ortada.”

Ekonomiye ilişkin de eleştirilerde bulunan Akşener, “Türkiye, AK parti içindeki çekişmelere, siyasi hesaplaşmalara kurban ediliyor. Bu güzel memleket bu hoyrat ve şuursuz anlayışa kurban ediliyor. Gece yarısı yapılan gizemli atamalarla koskoca Türkiye’nin itibarı ayaklar altına alınıyor. Bu kendini bilmezliğin ekonomide yarattığı tahribatın hesabını kim verecek?” siye sordu.

AKP’yi, “Peygamber efendimizin yolundan saptıklarından beri iktidarları dikiş tutmuyor, kadroları iflah olmuyor” diyerek eleştiren Akşener, uyuşturucu kullanırken görüntülenen ve lüks yaşamıyla dikkat çeken AKP Genel Merkezi Büro personeli Kürşat Ayvatoğlu’na da değindi. Akşener, “Ahlaksızlığı büyüklerinden öğrenmiş bir genci, elbette linç edecek değilim. Benim meselem kendini bu çarpık zihniyete teslim etmiş bu gencimiz değil. Gençler nefislerine yenik düşebilir benim meselem o gencimiz de dahil tüm gençlerimizi bu zihniyetin yarattığı ahlak erozyonundan koruyup kollamaktır” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkardığından kesin konuşamıyorum”
“Erdoğan’ın attığı her düşüncesiz adım milletimizin aleyhine çalışıyor. Bu aralar yediden yetmişe herkeste bir tedirginlik var eyvah yoksa damat geri mi dönüyor sorusu her mecrada dillendirilmeye başlandı. 2,5 yılın sonunda nihayet bu hatadan dönüldü. Öyle başarısız bir 2,5 yıl geçti ki Bugün biri damat bakan ile ekonomi kavramını aynı cümle içinde kullansa dolar fırlıyor Kendisinin ekonomi yönetimi kariyerinde hazinenin 128 milyar dolarlık rezervi erişim, Türk lirası pula dönmüş, enflasyon artmışken, bu işi beceremediğini defalarca kanıtlamış bir insanın tekrar bu konularla anılmasını bile son derece saçma ve sakıncalı buluyorum. Ama maalesef Sayın Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkardığından kesin konuşamıyorum.”

“Türkiye, AK parti içindeki çekişmelere, siyasi hesaplaşmalara kurban ediliyor”
“Türkiye, AK parti içindeki çekişmelere, siyasi hesaplaşmalara kurban ediliyor. Bu güzel memleket bu hoyrat ve şuursuz anlayışa kurban ediliyor. Gece yarısı yapılan gizemli atamalarla koskoca Türkiye’nin itibarı ayaklar altına alınıyor. Bu kendini bilmezliğin ekonomide yarattığı tahribatın hesabını kim verecek? Sadece kur artışından dolayı kamunun borcu 225 milyar lira, özel sektöründe 251 milyar lira arttı. Cehaletin Türk ekonomisine son 10 gündeki maliyeti 500 milyar lirayı buldu. Dile kolay, ayıptır, günahtır. Hiç mi utanmıyorsunuz? Yazıklar olsun hepinize. Bu maliyeti saray zenginleri değil bu maliyeti üç beş yerden maaş alan kayınçolar, danışmanlar ödemeyecek, bu maliyeti çiftçilerimiz, esnaflarımız, sanayicilerimiz, emeklilerimiz, memurlarımız, çalışanlarımız ödeyecek! Bu maliyeti gençlerimiz, kadınlarımız, hepimiz ödeyeceğiz. Bir tek onlar ödemeyecek. Çünkü bu maliyet bu ucube sistemin ve onun arkasındaki bu çarpık sistemin sonucudur. Biz İyi Parti olarak MB’nın bağımsızlığını önemsiyoruz. ”

İktidara Ayvatoğlu eleştirisi: Ahlaksızlığı büyüklerinden öğrenmiş bir genci, elbette linç edecek değilim
“Bu iktidarın Türkiye’ye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır çünkü milleti değil koltuklarını dert ediniyorlar. çünkü Türkiye’nin değil iktidarlarının geleceğini düşünüyorlar. Ahlak, erdem ve doğruluk AK parti genel merkezinin ve sarayın kapısından içeri giremiyor. Peygamber efendimizin yolundan saptıklarından beri iktidarları dikiş tutmuyor, kadroları iflah olmuyor. Son üç ayda arabasın da 100 kilo eroin ile yakalanan eski büyükelçilik basın müşaviri, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nde yolsuzluktan tutuklanıp evinde 10 milyon bulunan daire başkanı derken her geçen gün asımın neslini yaratacağız diyerek iktidara gelenlerin düştükleri hazin durumun yeni örneklerine şahit oluyoruz. Ahlaksızlığı büyüklerinden öğrenmiş bir genci, elbette linç edecek değilim. Benim meselem kendini bu çarpık zihniyete teslim etmiş bu gencimiz değil .Gençler nefislerine yenik düşebilir benim meselem o gencimiz de dahil tüm gençlerimizi bu zihniyetin yarattığı ahlak erozyonundan koruyup kollamaktır. Benim meselem, hata yapan gençlerle değil, onları hak yolundan ayıran bu karanlık zihniyetledir. ”

“Gençlerimizi böyle düşünmek zorunda bırakanlara, yazıklar olsun! ”
“O gencimiz ne diyor; “Ak Parti’de görev alırsam, daha çok kazanmamın önü açılır diye düşündüm.” Ne kadar acı değil mi? “Çok çalışırsam, çabalarsam, emek verirsem, sonunda başarırım, helaliyle kazanırım.” değil, “Ak Parti’de görev alırsam, daha çok kazanırım.” Gençlerimizi böyle düşünmek zorunda bırakanlara, yazıklar olsun!

İktidarı Ahmed Arif’in satırlarıyla eleştirdi
“Gençlerimizi dolambaçlı yollara sokan bu karanlığı, sorgulamak zorundayız. O gençlerin, hayat zannettikleri, hak zannettikleri, bu maskeli baloyu, sorgulamak zorundayız. Bunların gençlerimize, doğru diye işaret ettikleri o yanlış düşünceler, kim bilir daha kaç gencimizi, büyük yanlışlara sürükledi? Bunları sorgulamak zorundayız. Ne diyordu Ahmed Arif?

Bunlar, engerekler ve çıyanlardır.
Bunlar, aşımıza, ekmeğimize, göz koyanlardır.
Tanı bunları, tanı da büyü…
Bu, namustur, künyemize kazınmış.
Bu da sabır, ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara, sarıl da büyü…”

Pırıl pırıl milyonlarca gencimiz, o sınav senin, bu sınav benim koştururken, bir soluk masa lambasının altında, gece gündüz, göz nuruyla dirsek çürütürken, iş bulamadı diye, genç yaşında sağlığından olup, hayata küserken, arını askıya asıp, kolay ve haram parayla caka satmayı, hakikat diye pazarlayan bu zihniyeti, sorgulamak zorundayız. Vicdan bunun neresinde? Ahlak bunun neresinde? Hak bunun neresinde? Sorgulamak zorundayız. Bu çarpık zihniyeti bu topraklardan silene kadar, yılmadan mücadele etmek zorundayız.”

“Kongrelerinize yasak getirecek bir durum yoktu da mübarek sofralarda mı aklınız başınıza geldi?”
“Doğal olarak bu fevkalade duyarlı arkadaşlara sormak istiyorum; sizin lebalep kongrelerinizdeki keyfiniz Allah’ın sofrasından daha mı kıymetliydi? Kongrelerinize yasak getirecek bir durum yoktu da mübarek sofralarda mı aklınız başınıza geldi? Genel merkezimize gelen bir lokanta işletmecisi diyor ki ‘her açılıp her kapanma 35 bin lira yazıyor. Aldığımız yiyecekleri ya dağıtmak ya vermek ya da çürürse atmak zorunda kalıyoruz.’ Ya siz ne vicdansız ne izansız adamlarsınız. Lokantalarda üç beş kişi bir araya geline salgın yayılıyor da binlerce kişiyi getirdiğiniz kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyordu? Yazıklar olsun size yazıklar olsun, bu vicdansızlığınıza yazıklar olsun. Salgının başından beri kurallara uymakta hassasiyet gösteren milletimizin sağlığını göz göre göre tehlikeye atmaktan çekinmediniz, sonra binlerce korona elçisi ülkemizin dört bir yanına dağıldı ve sonuç ortada. Bu aymazlığız cezasını kim kesecek? Allah nasip edecek ve iktidara geleceğiz, biz keseceğiz.”

“İçişleri bakanı kongreler lebalep dolu olduğundan beri ortada yok, Sağlık Bakanı utancından salona bile gelemedi”
“İçişleri bakanı kongreler lebalep dolu olduğundan beri ortada yok. Sağlık Bakanı utancından salona bile gelemedi. Hatta en son çıkıp kongreleri konuşmanın kimseye bir faydası yok. Tercümesi şu; lütfen bu bahsi kapatalım verecek cevabım yok çok utanıyorum diyor. Yönetim zafiyetine bakar mısınız! Bakanlar utanıyor sayın Erdoğan utanmıyor. İşte Erdoğan’ın milletin gerçeklerini umursamaz tavrı.”

İstanbul Sözleşmesi tepkisi: Bu tehditler kadınlara sökmez sayın Erdoğan. Elinden geleni ardına koyma!
“Buradan çok net vurgulamak istiyorum kim ne derse desin şunu herkes bildin ki o sözleşme hâlâ geçerlidir. Yöntem de açıklanan karar da hem hukuken hem siyaseten geçersizdir. Sayın Erdoğan burası Muz cumhuriyeti değil muhterem burası benzetmeye çalıştığın üçüncü dünya ülkesi de değil .Burası Büyük Türkiye Cumhuriyeti aklını başına devşir böyle şımarıklık olmaz böyle devlet yönetilmez. Sonrası bir de çıkış cuma namazı sonrasında kadınlarımızı tehdit eder gibi diyor ki ‘O iş bitti önünü arkasını kurcalamayın’ Şu tavra bakar mısınız! Emrin olur ağam! Bu tehditler kadınlara sökmez sayın Erdoğan. Elinden geleni ardına koyma! Tecavüze, dayağa, iftiraya boyun eğmemiş o kadınlar senin tehitlerine hiç boyun eğmez.

Anıl Yorum tarafından katledilen Sezen Ünlü’yü hatırlattı: Adli tıp raporunu önüne koysunlar, o iş bitmiş mi gör Sayın Erdoğan!
Attığın o imzadan sonra ne oldu biliyor musun? 5 aylık hamile Sezen bıçaklanarak katledildi. Söyle bakalım o iş bitmiş mi sayın Erdoğan? Adli tıp raporunu önüne koysunlar , iste ve ona bak. O bebeğe kaç bıçak darbesi düşüyormuş bir bak bakalım. 15 yaşında evlendirilmiş, 16 yaşında hamile kalmış 17 yaşında evlendirilmiş bu çocuğun canına nasıl vicdansızca kıymışlar bir gör. Gör de söyle o iş bitmiş mi sayın Erdoğan? Bursa’daki 32 yaşındaki Necla 5 yaşındaki kızının önünde silahla vurularak öldürüldü. Söyle bakalım o iş bitmiş mi Sayın Erdoğan. Sen o iş bitti dediğinden beri 7 kadının canına kıydılar. Sen söyleyemezsin ben söyleyeyim o iş kadınlar bitti demeden bitmez Sayın Erdoğan. O iş kadınlara musallat olan bu ahlaksızlık bitmeden bitmez. O iş kadınlar sokakta korkmadan yürümeden bitmez. O iş kız ve erkek çocuklarımıza göz koyan sapıklar bitmeden bitmez. O iş o kokuşmuş zihniyetiniz bitene kadar bitmez. ”

Meclis Başkanı Şentop’a Montrö açıklaması tepkisi: Aklınızdan bile geçirmeyin!
“Kurutuluş savaşını yapmış gazi meclisin başkanı değil sanki sarayın meclisteki irtibat bürosu şefi konuşuyor. Yazıklar olsun sana da! Şimdiden uyarıyorum aklınızdan bile geçirmeyin. Ege’d3eki adalarımıza çöken Yunanistan karşısındaki ezikliğinizi izlemek için Lozan’a Kanal İstanbul saçmalığınıza kılıç uydurmak için de Montrö’ye göz dikmeyin. ”

“Apartman zili çaldıracağım bu beylere bakalım nasıl olacak. Köylere gideceğiz köy kahvesine otutturacağım bu abileri, bakalım köylünün sorularına ne cevap verecekler. Gittiler gittiler gidemediler attaya gidecekler. Milletimizin sesini bu kürsüden o sağır kulaklara duyuruyoruz. Her hafta birçok talep alıyoruz. ”

“Umarım TRT ve diğerleri sizin sesinizi kesmemiştir. Ama size söz ben duyurmaya devam edeceğim. Biz otizmin farkındayız çocuklarımız ve değerli aileleri bundan emin olsunlar. “,

İktidara Erşat Salihi mesajı: Aksi halde Barzani’nin istemesiyle ilgili ise…
“Aziz milletim garip zamanlardan geçiyoruz. Türk ve Türkle arasına koyduğu mesafeyi Öcalan ailesiyle arasına koymayan; ihvancılara gerdiği kolu kanadı Erşat Salihi’ye geremeyen iktidar ve küçük ortağı, kendisi ayrıldı gibi bilgilerimiz var yeni bir yapılanmaya gidilecek gibi bilgilerimiz var ama bir de Barzani’nin etkisiyle onun talebiyle alındı diye duyumlarımız var. buradan iktidara sesleniyorum ve eğer zamanı geldi ve kendi isteğiyle Sayın Salihi milletvekilliğine devam edecekse amenna ama Türkiye’de yaşayan herkesi bu davaya gönül vermiş herkesi bu konuda ikna etmeniz ve şeffaf olmanız gerekiyor. Aksi halde Barzani’nin istemesiyle ilgili ise o zaman da gereğini yapmak sizin görevinizdir. Siz gereğini yapmıyorsanız bu millet yarın sandık başında gereğini yapar. ”

“Eyyy Greta, sen kimsin?”
Şimdi ben bunları söyleyince, hemen diyecekler ki; “Bakın, Saray’da bile nasıl çevreciyiz…” Cumhurbaşkanlığı’ndan verilen bilgilere göre, “Sıfır Atık Projesi” hayata geçtiğinden beri, 36 aylık sürede, Saray’da 234 bin ton atık, geri dönüştürülmüş, 3 bin metreküp, su tasarrufu sağlanmış, 25 bin kilogram, sera gazı salımı engellenmiş. İstatistiklere göre, bu tedbirlerle, tam 1872 adet ağacın kesilmesi engellenmiş. Bu 1872 ağaçsa, 3 bin 744 kişiye oksijen sağlamış. Saray idaresini tebrik ederim. Bu hızla giderlerse, Saray’ın yapımı için kestikleri 10 bin ağacı, 5 yılda telafi edip, 15 bin kişiden çaldıkları oksijeni geri verebilirler. Bu olağanüstü çevreci duruş için, kendilerini alkışlıyoruz. Aziz milletim; Sarayda çevrecilik oynayarak mesafe alamayız. Türkiye, Eritre, Irak, İran, Libya ve Yemen’le beraber, Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan, altı ülkeden biri. Anlaşmayı onaylamayan bir diğer büyük çevreci, Sayın Erdoğan’ın yakın dostu, Donald Trump artık yok. Yeni ABD yönetimi de ilk iş olarak, Paris İklim Anlaşması’nı onayladı, İklim Zirvesi’ni organize etti ve Türkiye’yi de bu zirveye davet etti. Şimdi Sayın Erdoğan, o zirvede ne diyecek, gerçekten çok merak ediyorum… Acaba, İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi, “Paris Anlaşması’na ne gerek var, mevcut yasalarımız çevreyi korumak için yeterli.” mi diyecek? Yoksa, “Değerlerimize aykırı olan Paris Anlaşması’nı tanımıyoruz, Biz, yerli ve milli, Gaziantep İklim Anlaşması’nı kaleme alacağız.” mı diyecek? Acaba, “Eyyy Greta, sen kimsin?” mi diyecek? Yoksa, “Çevreciliği sizden öğrenecek değiliz” mi diyecek? Ne diyeceğini, o gün geldiğinde göreceğiz, Ama kesin olan şu ki; Türkiye’nin, iklim krizi ve doğa konusunda, bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. İktidar, kulağının üzerine yatarken, zamanımız maalesef tükeniyor.

Bakın, burada çok önemli bir nokta daha var. Çevre konusunda artan küresel hassasiyet, ülkemizin ihracatını da etkileyecek noktaya geldi. Avrupa Parlamentosu, geçtiğimiz 10 Mart’ta, insan haklarını ihlal eden, ve çevreye zarar veren firmaların, Avrupa Birliği şirketlerinin tedarik zincirlerine katılması konusunda, sert bir açıklama yaptı. Böylece Avrupa Birliği, dünyaya ve insana daha duyarlı ülkelerin şirketleriyle çalışmak istediğini, açıkça ilan etmiş oldu. Yeşil Mutabakat kapsamında, ithal ürünlerin, karbon yoğunluğuna göre vergilendirilmesi planlanıyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu, sadece karbon vergisi nedeniyle, şirketlerimiz, 1,8 milyar Avro’ya yakın bir ciro kaybı yaşayabilir demek. Bu, çok ciddi bir konu. En başından beri vurguluyoruz: İYİ Parti milliyetçi, demokrat ve kalkınmacı bir partidir. İYİ Parti’nin ekonomik modeli, sürdürülebilir bir kalkınmayı, ana eksen olarak belirlemiştir. Bu çerçevede, doğa ve çevreyle uyumlu, ekolojik dengeyi gözeten, ve bizden sonraki nesillere, yaşanabilir bir Türkiye bırakmak, ana hedefimizdir. Eğer doğru politikaları uygularsak, dünyada çevre koşulları ve iklim değişikliği konusunda artan hassasiyeti, Türkiye için, çok önemli bir fırsata çevirebiliriz. Ülkemiz mevcut durumda, Avrupa Birliği’nin toplamı kadar biyo-çeşitliliğe, yarısına yakın da, endemik ürün gamına sahip. İzlenen kötü politikalara rağmen, coğrafyamız ve iklimimiz, yıllık 2,5 üretime izin veriyor. Doğru yatırımlarla, bu yeşil dönüşümün kazanan ülkesi biz olabiliriz.

İşte o nedenle diyoruz ki; Biz gelene kadar onaylanmazsa, iktidara geldiğimizde ilk iş olarak, Paris Anlaşması’nı onaylayacağız. Çünkü biz biliyoruz ki, bu anlaşmayı onaylamadan, sanayide yeşil dönüşümden, çevrecilikte sıfır atıktan bahsetmek mümkün olmaz. Ülkemizde, sera gazı emisyonunun, yüzde 71,6’sı enerji sektöründen, yüzde 16,2’siyse, ulaşımdan kaynaklanıyor. O yüzden, karbon yoğun enerji üretimine son verecek, yenilenebilir enerji üretimine yönelik yatırımları destekleyeceğiz. Almanya, elektrikli araçlardan vergi almayıp, bir de üzerine maddi destek verirken, Sayın Erdoğan, elektrikli araçların ÖTV’sini arttırıyor. Biz, elektrikli araçları özendirmek için, vergi oranlarında indirime gideceğiz. Tüm ulaştırma yatırımlarını, toplu taşımayı özendirecek şekilde planlayacak, ve toplu taşımada, elektrikli araç dönüşümünü başlatacağız. Çevreye, doğaya ve yeşile uyum düzeyini ölçen bir derecelendirme sistemi kuracağız. Firmaları, yeşil dönüşüme uyumu çerçevesinde, tıpkı enerji verimliliğinde olduğu gibi derecelendirip, yüksek not alan firmaları, kurumlar vergisinden muaf tutacağız. Karbon Kotası ve Yeşil Dönüşüm Fonu’nu hayata geçirip, Türkiye’nin Yeşil Ekonomik Dönüşüm’ünü kolaylaştırıp, hızlandıracağız. Bizim için, bir ülkenin nefesi doğa, emeği çevre, ürünü de topraktır. İşte bu yüzden toprağımızı koruyacağız, kollayacağız, Verimliliği ve tasarrufu önceleyeceğiz. Sağlıklı üreteceğiz. Zehir saçmayacağız, zehirlenmeyeceğiz ve zehirlemeyeceğiz. Ve elbette bunu önce kendimiz, sonra bütün insanlık için yapacağız.”

Paylaş