Son 24 saatte Koronavirüs’ten 117 kişi hayatını kaybetti

Son 24 saatte Koronavirüs’ten 117 kişi hayatını kaybetti

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu toplantısının ardından açıklama yaptı. Koca, Koronavirüs nedeniyle 117 kişinin daha hayatını kaybettiğini 3 bin 83 kişiye daha tanı konduğunu açıkladı. Böylece Türkiye’de yeni tip Koronavirüs (Covid-19) nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 376’ya; vaka sayısı 98 bin 674’e yükseldi.

Koca’nın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Koronavirüs’le mücadelemizde her yeni gün daha iyiyiz, daha ilerideyiz. Elimizdeki veriler bize salgının kontrolümüz altında olduğunu gösteriyor. Bu kontrol, siz tedbirleri esnetirseniz bir anda boş bir umuda dönebilir. Apaçık şekilde paylaştığımız bilgiler size bu iş bitti dedirtmesin. Ne yaparsak, ne sonuç alıyoruz. Tedbirleri uygularsak ölüm oranları düşüyor. Tedbirleri uygularsak yeni hasta sayımız azalıyor. Hiçbir iyimser cümle sizi rehavete sürüklememelidir. Mücadele azmi vermelidir.

Bugün 37 bin 535 yeni testin sonucunu aldık. 3 bin 83 yeni hasta tespit edildi. Bugün düne göre hasta sayısı düştü. Toplam vaka sayımız 98 bin 674’e ulaştı. Son 24 saat içinde 117 hastamızı kaybettik. Düne göre düşüş var. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Gelmesini en çok umut ettiğimiz günler hiç vefat haberi vermeyeceğimiz günlerdir. Yoğun bakımdaki hasta sayımız 1814. Bunların 985’inin solunumu yapay yolla sağlanıyor. Hastalığı yenen 1559 vatandaşımızla birlikte iyileşen hasta sayımız 16 bin 477’ye ulaştı.

Salgın başlar başlamaz tedavisi daha sonra da yapılması mümkün hastalarımızın tedavielrini o dönem ertelemiştik. Hastanelerimizde ciddi bir rahatlama sağlayarak salgına hazırlık yapmıştık. Dünyada bu anlamda hazırlığın çok önemli yapıldığını gösteren bir tablo. Biz yatak doluluk oranlarımızı yüzde 70’lerde 30’lara çektik. Yüzde 80’lere yakın seyreden yoğun bakım yatak doluluk oranlarımızı da yüzde 60’lara indirmiş durumdayız. Pandemiye rağmen şu anda bile gerek servis gerek yoğun bakım odalarımız pandemiden önceki kadar bile kadar dolu değil. Bu bilgiler hastanelerimizin nasıl hazırlandığını ortaya koymaktadır.

Avrupa’nın, ABD’nin karşılaştığı dramatik sonuçları yaşamadıysak sebebi açıktır. Dünyanın pek çok ülkesinde hastaların stadyumlarda, AVM’lerde, fuar alanlarında tedavi edilmeye çalışıldığını gördük. Biz bu dönemde yatak sayımız OECD ortalamasının neredeyse yarısına yakını olmasına rağmen halen yüzde 30 dolulukla bu hizmeti sürdürüyoruz. Hastanelerdeki yükü ne kadar hafiflettiğimizi göstermesi açısından son derece önemli.

Avrupa’daki yatak doluluk oranı ile Türkiye’dekini karşılaştırmak ilginç bir sonuç ortaya koymaktadır. Türkiye’de her 3 yataktan sadece 1 tanesi doludur. Avrupa’da bütün yatakların dolu halde olduğu düşünüldüğünde aradaki fark çok net görülmüş olacaktır.

Türkiye’de vakaların zatürre olma oranı her geçen gün azaldı. Yüzde 60’tan yüzde 12’ye kadar düştü. Bu da hastalığı erken teşhis edip hızlı ve erken başarılı bir tedavi uyguladığımızı gösteren önemli bir tablo. Kritik durum zatürrenin gelişmesidir, ne kadar düşürülürse ölüm oranı o kadar azalmaktadır. Şimdiyse zatürreyle doğrudan ilişkili olan ölüm oranlarına bakalım.

ABD’de ölüm oranları yüzde 5,3, İspanya’da yüzde 10,5, İtalya’da 13,2, Almanya yüzde 3,5, Fransa yüzde 17,3, Çin yüzde 5,5, Belçika yüzde 14,7, Türkiye yüzde 2,3. Burada gördüğünüz oranlar ne kadar yüksekse, hastalar o kadar geç fark edilmiş demektir. Türkiye’nin en düşük ölüm oranına sahip ülkelerden biri olduğunu görüyorsunuz. Bu bizim etkili bir tedavi uyguladığımızı kanıtlamaktadır.

Bizim Çin’e benzer bir seyir izlediğimiz görülmektedir. Ölüm oranlarının stabilleştiğini, dünyada giderek artan, Türkiye’de stabilleşen bir tabloyu çok net görüyoruz. Tedaviyi erken dönemde devreye soktuğumuzda ölüm oranlarının nasıl giderek azaldığını gösteren önemli bir tablo.

İngiltere’nin dünya ortalamasının ne kadar üstüne çıktığı görülmüş oluyor. Kontrolsüz olarak dünya ortalamasını da yükseltmeye devam etmekte. Almanya baştan düşük seyrederken son haftalarda dünya ortalamasına paralel seyrediyor. İtalya’da ise dünya ortalamasını yükselten dramatik bir artışa sahip, sağlık altyapısı çöktüğü için vefat ortalamasını yükselttiğini görmüş oluyoruz. ABD ise diğer bütün ülkelerden farklı seyretti. Dünya ortalamasının aniden üstüne çıkıp ortalama yükseltti, sonradan altına düştü. Tekrar yeniden bir yükseliş içinde olduğunu görmüş oluyoruz. Burada özellikle ölüm oranlarını ve Türkiye’de bu oranların haftalar içinde nasıl bir seyir içinde olduğunu görmüş olduk.

Erken teşvih ve tedavideki başarımız sayesinde her iki grupta da vefat oranlarının düştüğünü görüyorsunuz. Yoğun bakım hasta sayımızda da düşü olmakta. Riskli grupların birçoğunda çok yüksek vefat oranları olurdu. Bugünkü tablomuz ABD ve Avrupa’dan pek farklı olmazdı. Bu dönemde yüzde 74’lerden yoğun bakımda vefat edenlerin oranı, yüzde 14 hatta yüzde 10’a kadar düşmüş olduğunu görüyoruz. Dünyada entübe edilen vakaların yüzde 50 oranında kaybedildiğini özellikle söylemek istiyorum.

Kimse bana bir şey olmaz deme gücüne sahip değildir. Hayatını kaybedenlerin yüzde 8’i 60 yaşında küçük ve başka herhangi bir hastalığı olmayan kişilerdir. Koronavirüs bu sağlıklı bünyeleri de yenmiştir. Tedbiri her yaş grubunda elden bırakmamak gerekiyor. Kademeli bir şekilde normalleşmemiz, en başta sizlerin kurallara uymanız sayesinde olacaktır. Yaptığımız matematiksel modellemeler ve yıllarla karşılaştırdığımız hareket haritalarına dayanarak strateji belirliyoruz. Hastalığın seyri öngördüğümüz şekilde devam ediyor. Kurallara uymamız ölçüsünde normalleşme takvimi gecikmeyecektir.

Umut şu anki koşullarda hepimiz için en doğru kelimedir. Hiçbir umut tehdide dönmemelidir. Her gün virüsü ve hastalığı daha iyi tanımalı, mücadelede bilinç kazanmalıyız. Her bilgi, tedbir için bir gerekçemiz olacaktır. İzolasyonda, sosyal mesafe kuralında taviz vermemeliyiz, sokağa çıkma yasağını harfiyen uygulamalıyız. Salgının bu noktadan sonra nasıl seyredeceğine uyguladığımız tedbirlerle bizler karar vereceğiz. Salgının bu noktadan sonra nasıl seyredeceği tedbirlere sıkı sıkıya bağlı olmamızla mümkün olacaktır.

Ramazan’ın getirdiği en özel ve asıl şey insana ona günlük alışkanlıklarının dışına çıkaran bir gücü vermesidir. Bu bizlerin şu günlerde ihtiyaç duyduğu şeydir. Ramazan günlerinde önerdiğimiz tedbirlere çok daha sıkı uyma konusunda eğitici olacağını düşünüyorum. Kalabalık iftarları, sosyal ortamları, Ramazan sohbetlerini lütfen gelecek yıla erteleyelim. Bu rahmet ayı hastalıklarla sonuçlanmasın.

Mutasyonla ilgili yapılan birçok çalışma var, Türkiye’de de benzer şekilde virüsün izole edildiğini söylemiştim. Farklı mutasyonların farklı bölgelerde olduğunu biliyoruz. Şu an bizim bildiğimiz bilgi bu mutasyonun bulaşıcılığını şu an çok etkilemediği şeklinde. Önümüzdeki günler bu konuda daha detaylı çalışmalar önümüze gelmiş olur, o durumda da açıklarız. Bu mutasyonların varlığı söz konusu ama endişelenecek bir durum söz konusu değil.

Türkiye’deki aşı çalışmaları şu an 6 merkezde devam ediyor. 3 merkezimizde virüsün izolasyonu sağlandı. Bu noktadaki gelişmeler oldukça bilgilendirmiş olacağız. Bu anlamda insanlara uygulanma noktasında yol aldığını söyleyen İngiltere oldu. Bugün Sağlık Bakanı’yla görüştüm, bilgi paylaşımı ve tecrübeleri aktarma durumu, detaylı konuştum. Özellikle bu dönemde bir takım koruyucu ekipmanla ilgili talepleri olmuştu. Dün o konuyla ilgili izni vermiştik. O anlamda da Türkiye İngiltere’ye ikinci kez yardım etme noktasında adım atmış oldu. Bundan sonraki süreçte de bilim insanlarımızın karşılıklı bilgi alışverişi ve tecrübe paylaşımı için de bir yaklaşımları olacak. Bu aşının kullanılabilirliğini sorduğumuzda eylülden önce kullanımının söz konusu olmadığını ifade ettiler.

Ramazan’ın kendine has hareketliliğini fırsata çevirerek bir gayret içinde geçirelim diye söylüyoruz. Bu çerçeve içinde olursa yeni bir dalgayı beklemiyoruz. Yeni bir dalga tedbirlere uymamızla doğru orantılı bir durum. Yer yer riskler olduğunu biliyoruz, bu nedenle bazı illerimiz için farklı yaklaşımlar içinde olabiliriz.

Söz konusu ölüm haberi Türkiye karşıtlığı üzerine kurgulanmış bir haber. Biz bugüne kadar şeffaf bir şekilde bütün bilgilendirmeleri DSÖ’ye yaptık. İki hafta öncesinde niye bir değişiklik oldu, PCR testini yapamayan ülkelerin olduğunu, bu ülkelerin bu bildirimi nasıl yapacağı sorusu gündeme geldiği için ikinci bir kod tanımlaması yapıldı. PCR testini yapamayan ülkeler için diğer kod açılmış oldu. İstanbul özelindeyse bildiğiniz gibi Koronavirüs kurulu bir karar almıştı. Bundan böyle il dışına vefat edenlerin bulaşıcı hastalık ölüm raporu olanların il dışına defnedilmemesi. Daha önce vefat edenler kendi memleketlerinde bu defni yaparken, buna izin verilmedi. Dolayısıyla herkes İstanbul’da defnedildi. O nedenle yer yer bazı mezarlıklarda kalabalıklar olmuş olabilir. Toplamda baktığımızdaysa Türkiye’deki ölüm oranlarının ne olduğu. Ben sadece bununla ilgili rakam vereceğim. 2019 yılında toplam Türkiye’de ölüm sayısı 152 bin 289. Son 5 yıl içinde yıllık ölümde artış oranıysa yüzde 2,89. 2019’da 152 bin 289 olan ölüm sayısını baz aldığımızda 2020’de bu ortalama yıllık artış oranıyla 156 bin 684 beklenen ölüm. Artış oranı ilave ederek söylüyorum. Gerçekleşen ölüm sayısı 153 bin 766, 1 Ocak-20 Nisan arası, nerede artış? Bu ölüm belgesini düzenleyen, tanıyı koyan kişi o kurumda çalışan hekim. Bakanlık buradan o tanıyı koymuyor. O ölüm belgesini düzenleyen kişi hepimizin güveneceği hekimlerimiz. Gerçekten şu dönemde dünyada yatak sayısı boyutuyla Avrupa bizim 2 katımıza yakın yatağa sahip ve bu yataklarında şu an yer bulamıyor. Fuarlarda, AVM’lerde, stadyumlarda yeri geldiğinde hasta takip ediyor. Huzur evlerindeki hastalarını hastanelerine yatırmıyor. Biz ise hastalarımızı sonuna kadar hastanelerimizde takip ediyoruz ve yatak doluluk oranımız yüzde 30. Yatak doluluk oranı bu kadar düşük olan bir Türkiye’de ölüm oranlarını nasıl yüksek bekliyorsunuz. Bunun Türkiye’deki sağlık sisteminin ve 1 milyon 100 bin sağlık çalışanımızın bu dönemdeki başarısı olduğuna emin olun. Sağlık çalışanlarımıza lütfen güvenelim. Bu dönemde dünyadan farklı olarak bu kadar vaka sayısıyla, bu kadar sağlık kuruluşlarının yükünü azaltan, tedavide farklı bir yaklaşım içinde olan sağlık sistemimizle gurur duyalım. Hekimlerimizin bu dönemde destan yazdığından emin olun. Hepimiz konuşurken vicdani bir sorumlulukla bu sözleri söyleyelim. Güvenilirliği zedelememesi gerekiyor. Sistemimizle önümüzdeki dönemde, haftalarda dünyaya yaptığımızı yayınlarla da gösterdiğimizde ne demek istediğim daha anlaşılır olmuş olur.

37 bin kişiye yakın bir alım söz konusu oldu, bu sonuçlandı. Önümüzdeki günlerde sağlık kuruluşlarımızda başlamış olacaklar. Başakşehir Şehir Hastanemize 20 Mayıs’ta sağlık personeli olarak 3 bin 750 kişi başlamış olacak, hekimler hariç. Hekimler toplamı ise 480 kişi olacak.

Gençlerimiz ve büyüklerimiz haklı, çok büyük fedakarlıkta bulundular. 65 yaş üzeri yasak öncesi pozitif oranı yüzde 38’lerden yüzde 17’ye kadar düştü. Bu ne kadar başarılı olduğunu ve büyüklerimizi ne kadar koruduğumuzu gösteren çok önemli bir sonuç. Bilim Kurulu’nda da gündem oldu ama vakanın azalış döneminde olduğu, yoğun bakım ve entübe hastalarımızın giderek azaldığını, o nedenle biraz daha sabırla geçirelim diye genel anlamda düşünüldü. Büyüklerimizden ve gençlerimizden bu anlamda biraz daha sabır bekliyoruz. İnşallah yakın zamanda bahara hızla geçmiş oluruz.

Mezun olmasına az kalan tıp öğrencileri konusu salgının başladığı dönemde daha çok gündemimize gelmişti. Türkiye’de de benzer bir tablo olabilir mi diye düşündüğümüz bir yaklaşımdı. Şimdi çok rahat söyleyebiliriz, sağlık kuruluşlarımızdaki kapasitenin yüzde 30’larda olduğunu söylüyoruz. Bu anlamda hekim açığımız genel olarak var ama pandemiye özel ciddi bir sorunumuzun olmadığını görüyoruz. O endenle erken mezun edilmesi, bir an önce bu intern arkadaşlarımızdan istifade edilmesi yaklaşımı ihtiyaç olmadığı için düşünülmüyor.

Toplu taşımada esas mesafenin korunabilir olması, sefer sayılarında esas azaltmak değil artırmak olmalı.”

Paylaş